Dünya zor bir dönemden geçiyor… Koronavirüs ile adeta bir imtihan yaşıyoruz. Bu virüs birçok şeyi aynı anda hatırlatıyor aslında görmek isteyene. Kanuni Sultan Süleyman’ın dediği gibi ‘Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi’ sağlığın kıymetini belki de ilk kez bu kadar iyi anladık. Bilmediğimiz ve tedavisinin nasıl olduğuna dair daha kesin bir yöntemin bulunmadığı bu hastalık nedeniyle dünya adeta ev hapsinde.
Hapis… virüs bize ikinci olarak özgürlüğümüzün kıymetini anlamamızı sağladı aslında. Oturduğumuz yerden içeriğini bilmeden ‘oh olmuş’ dediğimiz mahkumların ne yaşadığını bir nebze olsun anlamamızı sağladı. Sabahattin Ali’nin Sinop Cezaevinde yazdığı ‘Görmek istersen denizi yukarıya çevir yüzü… Aldırma gönül aldırma’ şiirinde olduğu gibi özgürlüğün aslında ne kadar önemli olduğunu fark ettik.
Bu hastalık ahlakımızı test etme imkanı da verdi aslında. Çocuklarımızı nasıl yetiştirdiğimizi… 65 yaş üstü için getirilen sokağa çıkma sınırlaması sonrası sosyal medyada yaşlıları alaya alan, ahlaki, etik, gelenek ve göreneklere uymayan insanların aramızda ne kadar çok olduğunu gördük bu virüs sayesinde…
Samimiyeti gösterdi bu virüs bize… Niye mi samimiyet diyorum? 5 vakit namaz kılan, sakal bırakan, ‘vatan için ölürüm’ diyen, sınıf ayrımcılığına karşıyız herkese refah diye slogan atan mal mülk sahibi sözde dindar, milliyetçi ve sosyalistlerin samimiyet sınavını gösterdi bize… İstisnalar kaideyi bozmaz ancak virüs nedeniyle kapatılan işletmelerin kira giderleri, virüs nedeniyle ücretsiz izne çıkarılan, işten çıkartılanların aileleriyle birlikte kaldıkları evlerinin kiraları konusunda sosyal medyadan başlatılan bir kampanya var. ‘Bu süreçte kira alınmasın’ diye… Destek öylesine cılız ki… siyasi görüşü dini inancı ne olursa olsun insanların birçok söyleminin sadece şekilden ibaret olduğu gerçeği çıktı gözler önüne… Kaybedilen bir samimiyet sınavı oldu özetle… Daha önceki yazılarımda yazdım, samimiyet sınavını kaybedenler arasında ne yazık ki yerel yönetimlerin birçoğu da yer aldı. Bu saatten sonra atacakları her adım inandırıcılıktan uzak olacak. Hani “Geçti Bor’un pazarı…” sözündeki gibi…
Virüs bize sağlığın kıymetini öğrettiği kadar bilimin önemini de öğretti aslında. Eğitimde bilime önem vermenin, bilimin ışığından koşan nesiller yetiştirmenin önemini… Her fırsatta saldırdığımız sağlık çalışanlarının bizim yaşamamız için verdiği mücadeleyi gösterdi bize… Samimiyet sınavını geçen bu süreçte sağlık çalışanları oldu, yaşlıların yardımına koşan polis ve jandarma oldu bence. Bu üç kurumun personeli de reklamdan, PİAR’dan uzak sadece işine ve insanlara yardım elini uzatmaya verdi kendini…
Virüsün bize bu süreçte öğrettiği daha çok şey var. ‘Bana bir şey olmaz’ düşüncesinden az da olsa sıyrılmaya başladık. ‘Bana da bir şey olur’ düşüncesiyle insanlar artık ellerini daha sık yıkıyor. İnsanlar artık sokağa çıkarken maske eldiven takarak kendini korumaya çalışıyor. Kurumsal iş yerlerinde bu konuda alınan önlemler var. Personelin yarıya indirilerek dönüşümlü çalıştırılması ve iş yerlerindeki yoğunluğun azaltılması gibi…
Virüs kriz soytarılarını da gösterdi bize. Böylesi hayati öneme sahip bir durumda bile; merdiven altı üretimle insanların sağlığıyla oynayan üreticileri bir kez daha gördük. Talep arttı diye ürünlerine yüzde 200’lere varan zam yapan sözde iş dünyasının saygın isimlerini gördük.
Sosyal medyanın virüs sayesinde aynı X ışınları gibi iyi niyetli kullanılmadığında nasıl kötü bir silaha dönüştüğünü gördük. Kirli, yalan ve kara propagandaya hizmet eden paylaşımlar ile ne yazık ki buna inananları gördük. Virüs konusunda yapılan çalışmaların insani ve her ülkenin yapması gerekenler olduğunu unutarak buradan siyasi rant peşinde koşan paylaşımlar yapan isimleri gördük. Böylesi önemli bir konuda bile hala insanları kutuplaştırmaya çalışan kamuoyunun yakından tanıdığı eski siyasetçilerin paylaşımlarını gördük…
Virüsle bir şeyi daha gördük aslında; doktorlarımızı sıkıştığımızda değil her dönem alkışlamamız gerektiğini gördük… Sağlıkta 32 bin açık olduğunu fark ettik.
Virüsle sağlık alanında yapılan doğru adımların ne yazık ki ekonomi ile desteklenemediğini gördük. Ekonomik anlamda atılan ilk adımlar alınan kararlar borçların sadece ötelenmesine yönelik oldu. Oysa virüs atlatılsa bile bu işletmelerin yeniden faaliyete geçmesi, bu açığı kapatmaları, işsiz kalanların iş bulup tekrar geçinebilecek döneme gelmesi iki üç ay içinde olacak bir durum değildi. Fatura, kredi, vergi vs borçların ötelenmesi bu durumda olan insanların Nisan ayında değil Haziran veya Temmuz ayında tıkanmasına neden olacak. Yani iki aylık bir öteleme olacak. Bu süreçte ekonomik olarak daha ciddi ve kamuoyunu rahatlatan adımların atılmasının şart olduğunu gördük.
Kimse istemez ama yine bir sözümüz vardır bizim ‘Bir musibet bin nasihattan iyidir’ diye. Virüs birçok şeyi aynı anda gösterdi bize…
Dilerim bir an önce bu tehlike kalkar ortadan ve yeniden normale döner yaşam…
|